Friday, May 3, 2013





Friday, March 29, 2013

follow me meltem


ruya: colde dev kara kaplumbagalari: 
biri sadece kabuk, 
digeri 5 metrelik kaktus ustune hand carved. 
sadece izliyorum. hicbi aksiyon yok.

realite: aras kargodan mesaj. 
*dogal yasami koruma derneginden kargonuz var. 
evlat edindigim kaplumbaga ulasmis! 
^evde degilim, kofteciye birakir misiniz? 
*tabiki. 



Friday, March 22, 2013

Meltem'li Rüyalar Vol.1 by Layal R.

Bu blog benim rüyalarımdı ya, bugün Layal'den gelen mesaj üzerine mini bi update ile ben'li rüyalar olarak değiştiriyorum blogun içeriğini.


"Meltem!
I dreamt that we were in a land where all the people were chickens and they believed we were ugly,because everybody was a chicken except us,and they thought chickens were pretty:)
Then i dreamt that you were shaking hands with someone,and I'm telling you Meltem,you were glowing.
I also tell you this;people wish upon you,you twikling star.
I hope good things are happening to you.always.
In lebanon it's mother's day,so a hug to your mom,and my Love to you and your ones.
Te quiero mucho.muah!"
by Layal R.


Günaydın herkes!

Tuesday, October 2, 2012

Friday, September 28, 2012

solum,önüm,sağım










hic yazasim yok blog.
okumak kadar bakmak da guzel bi sey.

tarlabasi, 2011

Sunday, November 13, 2011

ARLO!

Bodrum sokaklarında takılıyoruz. Arlo da benle. Tam benle değil aslında, başka birinin sorumluğunda San Francisco'dan Bodrum'a bizi ziyarete gelmiş! Yerim ben onu!
Kalabalığız. Arlo'yu bi yere bağlamışlar görüyorum..Neden diyorum "ee şimdi olmaz bizle, dışarı falan çıkıcazz" deniyor..Gönülsüzce peki diyorum aklımı Arlo'da bırakarak. Gece akıyo, geçip gidiyo ben Arlo'ya gidiyorum. Ama Arlo yok orda!!! Bakabilicemiz her yere bakıyoruz ama yok işte! Sonra birden Arlo'yla empati. Ben Arlo olsam ve boş kalsam nereye giderdim??? Plaja tabiki.. Birden San Francisco'ya ışınlanıyoruz.. Ocean Beach'ın kıyısında buluyoruzz kendimizi...Ben ARLOoOOooOOOoo, ARrRrrRrrRLooOOooO diye bağırıyorumm ve Arlo'ya gözgöze geliyoruz.. Delirmişçesine seviniyoruz ikimiz de. Koşuyoruz birbirimizee.. Sora slow motion kavuşma anı tabi.. Kuduruyoruz sevinçten.. Arlo'nun leş kokan nefesini bi daha koklayamıycam diye ne kadar korkmuşum meğersem !!!

Günaydın, sevenlerin kavuştuğu bir güne..

Happy SUNday on a rainy day ayrıca!


Wednesday, November 9, 2011

sam geldi.

söylemeyi unutmuşum.

Thursday, October 20, 2011

iki ölü bir fil

rüyalarımın delirme mevsimi.

önce dedem ölmüş ama bu seferki mustafa dedem. üzülüyoruz tabi. ama çat diye ölüm kişi değiştiriyo ve babammış meğersem asıl ölen!!!
aman yarabbim bu nasıl bi acı!!! hasta oluyorum sanki acıdan. bu kadar mı üzülür bi insan! bu kadar mı acı çeker???
annemse şokta! "ee hepimiz ölücez bi gün. babandaymış sıra demek ki" falan diyo, gayet cool tavırlarla...
bense deliricem acıdan. hazır değilmişim bu acıya. zaten trafik kazasıymış! ama her noolursa olsun nası hazırlar insan ölüme bünyeyi...
ben ağlama, histeri krizleri geçirirken, yüzüm gözüm şişmişken birden çat diye uyanıyorum, kabustan reel hayata uyanma, sıçrayarak...
oh diyorum bi rüyaymış sadece..
nası mutluyum..
oh ki bi ohh daha...
saate bakıyorum 4.38.
oh diyorum önümde bi kaç saatim daha var. uyuyim tekrar şöle güzel güzel rüyalar göriyim.

bu sefer bodrumdaki evimizdeyiz..
annem, babam, ben.
herhangi bi gün, rutin.
ama birden ev öyle bi sarsılıyo ki deprem gibi..
aynı anda da kapı çalınıyo gibi.
"ben açarım" diyorum.
açıyorum kapıyı. karşımda bi fil var!!!
bizim evi yıkmaya gelmiş! delirmiş bildiğin. evi yerinden sarsıyo her vurduğunda. biz koşarak kaçıyoruz dört bi yana. fil kişisi beni seçiyo takip için.
yalıkavak yollarında ben önde fil arkamda koşuyoruz!
bu sefer ben ölücem ama korkudan! ne istiyo benden diyorum. tanımam etmem!
koşa koşa kan ter içinde kalmışım tabi ve bi sıçrama daha.
sabaha uyandım bu sefer!
bi ohh daha ama gece olsa uyumayı göze alamıycaktım bi daha sanırım.
sonrası banyo, duş, iş!
...
..
.
bakalım....vol.46





Friday, October 14, 2011

düşünme meditasyonu vol.1

hello blog,
bu, daha önce denemediğimiz bi metod.. bugün başlıyoruz. madem yekten düşünemiyoruz, çiftten deniycez.
çok zor bi şey değil. sadece konuya odaklanmak gerekiyor.
tek zor sayılabilecek yanı çıkan sonucu uygulayabilmek.
ama aslansın sen blog, yaparsın.

bu ilk seans olduğundan basit bi şeyle başlıycaz.
yürüyen merdivenler...

merdivenler neden yürür?
neden kalabalık mekanlarda yürür o mervidenler de evdekiler sabittir?
neden bi basamağa iki kişi sığabilecek şekilde dizayn edilmiştir?
dünyanın her yerinde aynı mı yürür bu merdivenler?
dünya insanı ile bizim kültürün insanının yürüyen merdiven üzerineki tutumu nasıldır?
toplumlar arasında ekonomik ve/veya kültürel sıralama/düzen yürüyen merdiven kullanımını nasıl etkiler?

hiç düşündün mü bunları blog?
ben son 4 aydır her sabah ve akşam olmak üzere, günde iki kere düzenli olarak düşünüyorum bunları.

şimdi, ey blog (sana söylüyorum okuyan sen anla) düşün bakalım bi...








tamam mı?

bak bakalım doğru düşünebilmiş misin...




Wednesday, October 12, 2011

Evrene mektup...

Ölücek miyim acaba?
Günlerin gecelerim anlam dolu. Her yerden bi sinyal çakıyo sanki günlerimi yönlendiren. Altıncı hissim tavan yaptı.
Dün fiziksel olarak İstanbul'daydım, mental olarak San Francisco'da ve 5 yıl önce hem fiziksel hem mental olarak Amsterdam'da.
Bugün nerdeyim çıkaramıyorum bi türlü?
Ne içiyorum da ben bulamıyorum yolumu ya da dün yaptığım makarnanın mayhoş tatlı sosu mudur bunlara sebep?

Zaman kavramım kaymaya mı başladı acaba? Gezme uzvum çok fena kaşındığından mı diyorum kendi kendime.

Ben ezelden hep yazardım, sonra aşık olduğum zamanlarda yazabildim bi dönem. Şimdilerde de gezmek isteyince aşka geliyorum.

Gitmem gerek bi yerlere, orası kesin.
ama asıl soru; nereye?


PS: Sevgili evren, açtım gözümü kulağımı, bekliyorum tekliflerini.
Olsun, bitsin bu iş bi an evvel, kafam daha fazla bulanmadan mümkünse.

Hadi canım, gönder gelsin...